İşe iade davasını ve kıdem tazminatını daha önce ele almış olsak da önemi bakımından, vakıf üniversitelerinde görev yapan personel açısından özel olarak yazmamız gerekti. Bunun nedeni hem vakıf üniversitelerinin özel nitelikleri hem de akademik ve idari personel arasında farklı sonuçların ortaya çıkmasıdır. O halde vakıf üniversitelerinde akademik ve idari personel işe iade davası açabilir mi ve kıdem tazminatını hangi mahkemede talep edebilir?
İşe iade davası
Çalışanlar arasında işe iade davası hakkı olarak bilinen hakkın doğru adlandırılması iş güvencesi olmalıdır. Gerçekten de iş güvencesinin ne olduğunu şu yazımızda açıklamıştık: https://mustafabaysal.com/iscilerin-is-guvencesi-var-mi/
Kısaca hatırlatmak gerekirse iş güvencesi, işçinin her halde ve şartta sahip olduğu haklardan değildir. Ancak 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18’inci maddesinde belirtilen ve aşağıda sayılan şartları sağlayan bir işçinin iş güvencesi hakkına sahip olduğu söylenebilir:
- İşçinin kıdeminin en az 6 ay olması
- İşçinin iş sözleşmesinin belirsiz süreli olması
- İşyerinde çalışan işçi sayısının en az 30 olması
Yukarıdaki şartların yer aldığı mevzuat metni İş Kanunu olduğuna göre, her şeyden önce söylemek gerekir ki; kişinin iş güvencesinden faydalanması için yukarıdaki şartları sağlamadan evvel “İş Kanunu’na tabi” olması gerekir. Kimlerin İş Kanunu’na tabi olmadığını açıkladığımız yazımıza şuradan ulaşabilirsiniz: https://mustafabaysal.com/is-kanunu-kapsamina-girmeyen-isciler/
Vakıf üniversitesi nedir?
Günlük hayatta üniversiteleri nitelerken kullandığımız temel ayrım devlet üniversitesi ve özel üniversitedir. Özel üniversite olarak adlandırılan bu eğitimin kurumunun gerçekte adı vakıf üniversitesidir. Devlet üniversitesi ile vakıf üniversitesi arasındaki temel fark ise şu şekilde izah edilebilir:
“YÖK’ün kâr amacı gütmeyen vakıflara özel yükseköğretim kurumları kurma hakkını vermesi, bu anayasanın eğitime ve fırsat eşitliğine bakış açısını ortaya koyması bakımından anlamlı bulunmaktadır. Devlet ile vakıf üniversiteleri arasındaki temel fark, vakıfların mali ve idari özerkliğe sahip olmasıdır. Devlet üniversiteleri yalnızca bilimsel özerkliğe sahiptir ve mali ve idari özerklikleri yoktur. Vakıf üniversiteleri mali ve idari konular dışında, akademik çalışmalar, öğretim elemanı sağlanması ve güvenlik yönlerinden devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasa’da belirtilen hükümlere tabidir.” (https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/219585).
Özel üniversitelerde istihdam biçimi
Bir vakıf üniversitesinin tabi olduğu temel alt mevzuat olan Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 23’üncü maddesine göre vakıf yükseköğretim kurumlarında görev alacak olan akademik ve idari personelin çalışma esasları 2547 sayılı Kanunda devlet üniversiteleri için öngörülen hükümlere tabi olacak; fakat bu personelin aylık hakları bakımından ise 4857 sayılı İş Kanunu hükümleri uygulanacaktır.
O halde özel üniversitelerde görev yapan hem akademik personel hem de idari personel 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında istihdam edilmektedir. Bunun anlamı, öğretim görevlisi ve idari personelin işe iade davası açabileceği midir? Cevabımız hem evet hem hayır olacaktır.
Özel üniversitede görevli akademik personelin işe iade hakkı yok
Hemen yukarıda yazılı cümlenin, ondan önce anlatılanlar ile çelişkili göründüğünün farkındayım. Öyle ya; şimdiye kadar iş güvencesinin ön şartının “İş Kanunu’na tabi olmak” olduğunu yazdık ve öğretim görevlilerinin de İş Kanunu’na tabi olduğu açık.
Bu kafa karışıklığının sebebi, Uyuşmazlık Mahkemesinin verdiği bir karar ve Yargıtay da yıllar içerisinde kanaatini -bu Uyuşmazlık Mahkemesi kararı neticesinde- değiştirmiş görünüyor.
Nitekim aşağıda yer alan ilk iki “eski tarihli” kararda Yargıtay, öğretim görevlilerinin iş güvencesinden faydalanabileceğini ve bunlara ilişkin davaların iş mahkemesinde görüleceğini belirtiyor.
“… Davalı vakıf üniversitesi, kamu hizmeti gören ve kanunla kurulmuş bir üniversitedir. Davacı ise; kanunla kurulmuş bu vakıfta çalışan ve niteliği itibari ile 2547 sayılı Yasa kapsamında kamu hizmetini yürüten bir görevlidir. Burada önemli olan husus, davacının bu görevi neye istinaden yürüttüğü, yani bu görevinde ne şekilde istihdam edildiğidir. İncelenen dosya içeriğine göre davacı; davalı üniversitede üstlendiği görevi, davalı vakıf ile yaptığı bir sözleşme gereği yürütmüştür. Anılan sözleşme, Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 23. maddesine istinaden ve bu maddenin verdiği yetkiye göre yapılmıştır. Anılan maddeye ve yapılan sözleşmeye göre, davalı ile davacı arasındaki ilişki; özel hukuk kurallarına göre belirlenen özel hukuk ilişkisidir (Uyuşmazlık Mahkemesi Kararı 18.03.1985 gün ve 1985/2 E., 1985/8 K.). Davalı vakıf üniversitesinin, mali ve idari konuları dışındaki akademik çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden, Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasa’da belirtilen hükümlere tabi olması, davacının iş sözleşmesi ile çalışma olgusunu ortadan kaldırmaz. Davacı ile davalı üniversite arasında iş ilişkisi bulunmaktadır. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca, uyuşmazlıkta iş mahkemesi görevlidir.
Mahkemece işin esasına girilerek karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmesi hatalıdır…” (9 Hukuk, 2009/2153 E. ve 2009/10426 K.)
“… Açıklamak gerekirse, belirtilen normatif düzenlemelere göre kamu hizmeti kamu görevlisi sayılan işçilerle de yürütülebilir. Vakıf Üniversitelerine Devlet Üniversiteleri gibi ayrıcalıklar tanınması ve kamu hizmetini yapmalarının sağlanması, kamu hizmetini sağlamak için çalıştırdığı öğretim görevlileri statü hukukuna tabi kılmaz. Normatif düzenlemelerde belirtildiği gibi mali ve idari konularda Vakıf Üniversiteleri Devlet Üniversitelerinden ayrılmış ve yönetmelik hükümleri ile açıkça öğretim elemanlarının aylık ve özlük hakları konusunda 4857 sayılı İş Kanunu’na tabi olacakları belirtilmiştir…” (7 Hukuk, 2014/2145 E. ve 2014/7139 K.).
Ancak Uyuşmazlık Mahkemesinin 2012 yılında verdiği bir karar, Yargıtay’ın da yaklaşımını değiştiriyor ve o zamandan bu zamana Yargıtay, vakıf üniversitelerinde görevli akademik personelin özlük haklarına ilişkin davalarda Danıştay’ın yani idare mahkemenin yetkili olduğuna karar veriyor. Aşağıdaki metin, Uyuşmazlık Mahkemesi kararını esas alarak içtihat değiştiren ve sonraki kararlara da örnek teşkil eden karardan alınmıştır:
“… Uyuşmazlık Mahkemesi 05.11.2012 tarihli ve 2012/189 esas, 2012/234 karar 24.12.2012 tarihli ve 2012/223 esas, 2012/282 karar sayılı kararları ile vakıf üniversitelerinde öğretim üyesi olarak çalışan davacıların iş sözleşmesinin feshi sebebiyle işlemin iptali istemi ile idari yargıda açılan davalarda, idare mahkemelerinin görevli mahkemenin adli mahkemeler olduğu yönündeki itirazları reddederek, görevli olduklarını kabul etmesi sebebiyle davalı idare vekillerinin görev uyuşmazlığı çıkartılmasını talep etmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ve Danıştay Başsavcılığının hukuki mütalaaları alındıktan sonra; “Somut olay ve mevzuat hükümleri birlikte irdelendiğinde, davalı üniversitenin, sürekli ve düzenli nitelikteki kamu hizmetinde çalıştırdığı davacının statüsü, göreve alınması, hak ve yetkileri gözetildiğinde, İdare Hukuku kapsamında bir kamu personeli olduğu açıktır. Bu açıdan davacının, iş sözleşmesinin feshine ilişkin işleminin de 2577 sayılı Kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde tanımı yapılan iptal davasına konu edilebilecek nitelikte bir idari işlem niteliği taşıdığı, bu işlemin hukuka uygunluğunun denetiminin de Anayasayla bu denetim için oluşturulan idari yargının görev alanında bulunduğu sonucuna varılmıştır.” şeklinde karar vermiştir.
Dava konusu somut olayda; davacı Bilkent Üniversitesinde müzik bölümü öğretim görevlisi olarak çalışmakta olup, Uyuşmazlık Mahkemesinin yukarıda anılan kararlarında belirtildiği üzere, uyuşmazlığın çözüm yeri idari yargı olduğundan yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…” (22 Hukuk, 2013/34603 E. ve 2013/28476 K.)
Bir başka karar ise aşağıdaki gibidir:
“… Somut uyuşmazlıkta; davacı, davalı Avrasya Üniversitesi ile karşılıklı imzaladığı iş sözleşmesi ile öğretim üyesi olarak çalışmakta iken iş sözleşmesinin feshedilmesi nedeniyle ödenmeyen ücret, ek ders ücreti, makam tazminatı, ücret zammı farklarının tahsilini talep etmiştir. Bu durumda yukarıdaki ilke ve açıklamalar dikkate alındığında taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözüm yeri idari yargı olup, Mahkemece “dava dilekçesinin yargı yolunun caiz olmaması nedeni ile usulden reddine” karar verilmesi gerekirken uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir…” (9 Hukuk, 2017/12966 E. ve 2019/21732 K.).
Öğretim görevlisi idare mahkemesinde dava açmalı
Bu kararlardan anlaşılmaktadır ki; vakıf üniversitesinde görev yapan bir öğretim görevlisi alacakları ve hakları için davayı iş mahkemesinde değil, idare mahkemesinde açmalıdır.
Bu akademik personelin iş akdi sona feshedildiğinde de işe iade davası açması mümkün değildir. Bunun yerine idari yargıda, bu işlemin iptali için dava açmalıdır.
Vakıf üniversitesinde öğretim görevlisinin kıdem tazminatı
Vakıf üniversitesinde görev yapan öğretim görevlisinin 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında istihdam edildiğini; fakat iş ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıklar için iş mahkemesinde değil, idari yargıda dava açması gerektiğini söylemiştik.
O halde bu öğretim görevlisinin kıdem tazminatı ne olacak? Kıdem tazminatı için de mi idare mahkemesinde dava açılacak?
Bu sorunun cevabını Uyuşmazlık Mahkemesi vermiş ve öğretim üyesinin kıdem tazminatı için idari yargıda dava açılması gerektiğine hükmetmiştir:
“… Dava, profesör unvanı ile davalı Üniversitenin Elektrik-Elektronik Mühendisliği bölümünde öğretim üyesi olarak çalışan davacının, 15 yıl sigortalılık süresi ve 3,600 gün prim ödeme süresini tamamladığını belirterek, iş sözleşmesini feshettikten sonra, ödenmediğini ileri sürdüğü kıdem tazminatının, yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
Somut olay ve mevzuat hükümleri birlikte irdelendiğinde; davalı Üniversitenin, sürekli ve düzenli nitelikteki kamu hizmetinde çalıştırdığı davacının; statüsü, göreve alınması, hak ve yetkileri gözetildiğinde, İdare Hukuku kapsamında bir kamu personeli olduğu, aralarında düzenledikleri sözleşmenin de idari sözleşme niteliği taşıdığı açıktır.
Bununla birlikte, davacının sözleşmesini tek taraflı feshinden sonra, bu sözleşmeye dayanarak açılan davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. Maddesinin c fıkrasında belirtilen; ‘’Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar‘’ kapsamında idari yargı yerinde görülmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle davanın görüm ve çözümü idari yargı yerinin görevine girdiğinden İstanbul 10. İdare Mahkemesi’nin başvurusunun reddi gerekmiştir…” (Uyuşmazlık Mahkemesi 2019/783 E. ve 2019/876 K.).
Özel üniversitede idari personelin işe iade davası
Vakıf üniversitesinde görev yapan hem öğretim üyeleri hem de idari personel İş Kanunu’na tabi olsa da öğretim görevlilerin özel bir durumu vardır.
Yukarıdaki Yargıtay kararlarında izah edilen bu durumun sebebi; akademik personelin, yürüttüğü görev nedeniyle adeta idare hukuku kapsamında bir kamu hizmeti yürütmesidir.
Ancak aynı şeyi idari personel için söylemek mümkün değildir. Vakıf üniversitelerinde istihdam edilen ve akademik personel sıfatını haiz olmayan diğer tüm idari personel iş mahkemesinde dava açabilecek ve haliyle davaları adli yargıda görülecektir.
Belirli süreli iş sözleşmelerinde işe iade hakkı
Hemen yukarıda, özel üniversitede görev yapan idari personelin iş ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıklarının iş mahkemesinde görüleceğini belirtmiştik. Ancak işe iade bakımından, durumun özel olarak incelenmesi gerekir.
Çünkü işe iade yani iş güvencesine sahip olmanın işçi bakımından öncelikli şartı, bu işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalışıyor olmasıdır.
Halbuki vakıf üniversitelerinde idari personel belirli süreli iş sözleşmeleriyle istihdam edilir ve süre bitiminde sözleşmeler yenilenerek çalışmaya devam edilir.
İlk bakışta, belirli süreli iş sözleşmesiyle çalışan bu idari personelin iş güvencesi hakkının olmadığı zannedilse bile, belirli şartların varlığı halinde bu hak ortaya çıkacaktır.
Şöyle ki; 4857 sayılı Kanunu’nun 11’inci maddesinde zincirleme yapılan belirli süreli iş sözleşmelerinin esaslı bir nedene dayanması halinde belirli süreli olma özelliğini koruyacağı; aksi takdirde belirsiz süreli iş sözleşmesi sayılacağı düzenlenmiştir.
O halde idari personelin belirli süreli iş sözleşmesinin ardı ardına yenilenip yenilenmediğine bakılmalı ve bunun gerekçesi araştırılmalıdır. Eğer esaslı bir neden olmadan bu belirli süreli iş sözleşmeleri yenileniyorsa, sözleşme artık belirsiz süreli kabul edilmelidir.
Bu durum bir Yargıtay kararında şöyle ifade edilmiştir:
“… Somut uyuşmazlıkta, davacı 27.04.2015-19.02.2016 tarihleri arasında arşiv memuru olarak çalışmıştır. Taraflar arasında 27.04.2015 tarihinde imzalanan sözleşmede sözleşmenin süresi; “iş bu sözleşmenin imzalandığı tarihten işveren ile T.C. Dışişleri Bakanlığı arasında imzalanan 25.11.2014 tarihli Dışişleri Arşiv Otomasyon Projesi Hizmeti Sözleşmesi’nin sona ereceği tarihe kadardır” şeklinde belirlenmiş olmasına rağmen söz konusu hizmet sözleşmesinin ne zaman biteceği belirli değildir. Diğer yandan taraflar arasında imzalanan iş sözleşmesinin 1.1. maddesinde, davacı işçinin şirketin vereceği bütün işleri ve görevleri yapmayı kabul ettiği; 1.5. maddesinde de davacının birbirine yakın başka işlerde muvafakat aranmaksızın geçici veya devamlı olarak görevlendirilebileceği ifadeleri yer almıştır. Bu durumda davacı ile davalı arasında yapılmış olan iş sözleşmesinin belirsiz süreli iş sözleşmesi olduğu, davacının sadece bu proje ile sınırlı olarak değil davalıya ait diğer işlerde de çalıştırılmak üzere işe alındığı ayrıca davacının yapmış olduğu işin niteliği, iş sözleşmesinin belirli süreye bağlanmasını gerektirir objektif ve esaslı koşulların bulunmaması ve iş sözleşmesinin belirsiz süreli olmasının asıl olması hususları gözetilerek taraflar arasındaki iş sözleşmesinin belirli süreli olduğuna ilişkin kabulün isabetli olmadığı anlaşılmaktadır. Buna göre iş güvencesi kapsamında kabul edilen davacının iş akdinin feshinin davalı işveren tarafından haklı veya geçerli nedene dayandığının ispat edilememiş olması nedeniyle davacı işçinin işe iadesi yerine, davanın reddine karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…” (22 Hukuk, 2018/7976 E. ve 2018/16320 K.).
SONUÇ
Normal şartlar altında, 4857 sayılı İş Kanunu’na tabi olarak istihdam edilen bir çalışanın iş ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlığı iş mahkemesinde ve dolayısıyla adli yargıda görülür.
Vakıf üniversitesinde çalışan öğretim üyeleri ve diğer idari personel de 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında istihdam edilir.
O halde buradan çıkan sonuca göre; özel üniversitede görev yapan hem akademik personelin (öğretim üyeleri) hem de idari personelin alacakları için ya da iş sözleşmeleri feshedildiğinde işe iade edilmek için iş mahkemesine dava açması gerektiği düşünülebilir. Fakat bu kanaat doğru olmayacaktır.
Çünkü Uyuşmazlık Mahkemesine ve bu mahkemenin kararını dikkate alan Yargıtay’a göre vakıf üniversitelerinde görev yapan öğretim üyeleri her ne kadar İş Kanunu’na göre istihdam edilse bile, bunların yaptığı görevin niteliği gereği, sözleşmeleri adeta idari sözleşme olarak değerlendirilmiştir.
Bunun sonucu olarak ise; özel üniversitede çalışırken işten çıkarılan bir öğretim görevlisi iş mahkemesinde işe iade davası değil, idare mahkemesinde iş sözleşmesinin feshinin iptali davası açacaktır.
Bu durumun açık bir şekilde akademik personelin yararına olduğunu söyleyebiliriz. Eğer öğretim görevlisi işe iade davası açmak zorunda kalsaydı, bunun sonucunda işverenin onu işe tekrar başlatma ya da başlatmayıp tazminat ödeme seçenekleri mevcut olacaktır.
Fakat bu öğretim görevlisi, iş sözleşmesinin üniversite tarafından feshedilmesi işleminin iptalini idare mahkemesinde talep ettiğinde ve davayı kazandığında, üniversitenin artık bu akademik personeli işe başlatmaktan başka seçeneği olmayacaktır.
Benzer şekilde, vakıf üniversitesinde çalışan akademik personelin iş ilişkisinden kaynaklanan kıdem tazminatı ve benzeri tüm alacakları için de dava adresi idare mahkemesi olmalıdır.
Akademik personelle aynı şekilde 4857 sayılı İş Kanunu’na tabi olarak istihdam edilmesine rağmen, vakıf üniversitesinde görev yapan idari personelin yukarıdaki hükümlere tabi olduğunu ise söyleyemeyiz. Bunun anlamı; idari personelin iş mahkemesinde dava açması gerektiği ve uyuşmazlık halinde yetkili mahkemenin iş mahkemeleri olduğudur.